Dünyanın bir yerinde, burada, bir göl öylece duruyor. Mavi eflatun bir sabah Dünyanın bir yerinde kendini yavaş yavaş kuruyor. Bir kadın, benden biraz küçük, ılık ılık, bana dünyayı, sabahın hayretini anlatıyor: (Bir su şiirinde ben, gürül gürül akan aşağı illermişim eskiden) Bir kadın, benden biraz küçük, Sıçrayan Su olsun mesela adı, üstümdeki sessiz örtüye yağıyor. Burada, dünyanın bir yerinde, bir göl, öylece duruyor, Arkada dağlar var, onlar; daha da dağ daha da dağ daha da dağ diye benim eflatunuma vuruyor. Bir şaman, burada, bir şaman davuluna Sabah olana dek kayının kederiyle vuruyor.
Ergens op de wereld, hier, bevindt zich een meer. Een lavendelblauwe ochtend vormt zich langzaam ergens op de wereld. Een vrouw, wat jonger dan ik, vertelt mij warm over de wereld, over de verwondering van de ochtend: (Eens was ik, in een watergedicht, de lage landen die luidruchtig stroomden) Een vrouw, wat jonger dan ik, noem haar bijvoorbeeld Spetterend Water, regent op de stille deken over mij heen. Hier, ergens op de wereld, bevindt zich een meer, daarachter liggen de bergen; zij slaan mijn lavendel en zeggen meer bergen, nog veel meer. Een sjamaan, hier, slaat op een sjamanentrommel tot aan de ochtend met het verdriet van een beuk.
İlk benim yüzüme rastladınız, en eskisiyim buranın. Karnıyım dünyanın. Yeryüzünün ağrısı bendedir. Kum ve kayaç benim. Issızlık bilgisiyim ben, sessizlik bilgisi. Dumanın ve kalmanın büyük planıyım. Her şeyi gördüm, her şeyi. Suyun gidişini, ağacın çiçeklenişini. Tekrar tekrar gördüm ben daha da görürüm. Büyük Zaman, benim. Denizler dalgalar dövdü beni, sert rüzgârlar yurt bildi zirvelerimi. Kırıldım, söküldüm, ufalandım; döndüm bitiştim tekrar kendime açsan, kırsan, baksan; bütün yeryüzü, her zerremde. Taş taşıdım, içim kendimden yorgun benim, dilim çok uzun bir yankı. En eskisiyim ben buranın.
Het eerst ontmoette u toevallig mijn gezicht, ik ben de oudste van hier. Ik ben de buik van de wereld. De pijn van de hele wereld zit in mij. Zand en steen ben ik. Ik ben de kennis van de verlatenheid, de stiltewetenschap. Ik ben het grote plan van stilstaan en blijven. Alles heb ik gezien, alles. De wijze waarop het water stroomt, de boom in bloei staat. Telkens weer zag ik dat en zie ik het nog. De Grote Tijd, ben ik. Zeeën, golven sloegen over mij heen, harde winden bouwden van mijn toppen hun land. Ik brak, werd uiteen gerukt, in stukken gehakt; ik keerde om raapte mezelf weer bijeen, maak me maar open, breek en bekijk me; de hele wereld zit in elke vezel van mij. Ik droeg steen, ik ben moe van mezelf, mijn taal is een zeer lange echo. Ik ben de oudste van hier.
sabahın karşısında konuşmak ne zor! incecik kül gibi kalıyorsun, dağ susmaya giden yolu biliyor sen bilmiyorsun. taş yarılıyor bir çiçek için, yol veriyor. kısacık konuşuyor çiçek: "dünya" diyor, "gördüm, benimle tamamlanıyor." yeryüzü karşısında konuşmak ne zor! yamaçtan aşağı bak, uçurumu gör! — görsene kekeme! içindeki zayıf kan, dayanıksız dil, olmamış hal gümüş bir zirvede eriyor.
wat is praten tegen de ochtend toch lastig! je resteert als een minuscuul hoopje as, de berg kent de weg die naar zwijgen leidt jij kent hem niet. de steen splijt voor een bloem, geeft ruimte. eventjes praat de bloem, ze zegt: “de wereld, zag ik, wordt met mij afgerond.” wat is praten tegen de aarde toch lastig! kijk van de helling naar beneden, zie het ravijn! – kijk dan stotteraar! je zwakke bloed, je wankele taal, je onrijpe toestand vergaan op een zilveren top.
O günden sonra kuracak güzel bir cümlem olmadı hiç dünya için. Rüyalarım tüller ve silahlardan bu yana sisli. Kıvrılıp giden dalgın bir yol, yolda eski bir taş, limanda bağlı bir tekne, yosunlu bir halat gibi durdum. Uzağımda açık denizdi o yürüdü gitti. Ben kıyıda ıssız bir ev, ince boğazda gıcırdayan tahta iskele, iskelede bir lastik, az ilerde turuncu bir şamandıra, İçimde kuzeyden bir hatıra aksiyle durgun suya vurdum. Bir siyah beyaz kare içinde, hepsi hepsi bir hatıra işte Bıraktın, unuttum, unutuldum. Seni kırdığım yerden beni de kırdılar, Ben hiçbir cümleyle ağlayamam artık seni.
Na die dag kon ik nooit meer een mooie zin bedenken voor de wereld. Sinds de vitrages en wapens zijn mijn dromen mistig. Als een verzonken weg in de bocht hield ik stil, als een oude steen op de weg, een boot voor anker in de haven, een bemoste kabel. In mijn verte lag de open zee die verdween. Ik heb mij in het stille water gestort, met een verlaten huis aan de kust, een knarsende houten steiger in de nauwe zeestraat, een rubberen band aan de steiger, een oranje boei even verderop, met de echo van een herinnering uit het noorden. In een zwart-wit vierkant, alles maar dan ook alles is een herinnering Jij vertrok, ik vergat, ik werd vergeten. Waar ik jou heb gebroken braken ze ook mij, Ik kan met geen enkele zin meer om jou huilen.